Mehmed Akif'in Tasavvur Ettiği Nesil: Asım

 


Mehmed Akif’in bütün şiirlerinin toplandığı Safahat’ı oluşturan yedi kitaptan altıncısı Asım’dır. Mehmet Akif, 1919 Eylül’ünde yazmaya başladığı Asım’ı 1924 Ağustos’unda tamamlamıştır. Sonraki yıllarda dahi bu şiir üzerinde çalışmaya devam etmiştir. Asım Mehmed Akif’in en uzun şiiri, birçok otorite tarafından kabul gördüğü şekliyle ustalık eseri, Türkçede ise aruz vezninin en iyi tatbik edildiği yapıtlardan biridir.

Mehmed Akif, Asım tasavvuru ile Türk milletinin kurtuluş reçetesini ortaya koymuştur. Türk milleti içerisinde bulunduğu buhrandan ilime sarılarak kurtulacaktır fakat bunu icra ederken kültürünü muhafaza etmekten taviz vermeyecektir. Batı’daki bilimsel gelişmeleri iyi bir biçimde öğrenerek vatanında uygulayacak ve milletinin tekâmülüne katkıda bulunacak nesil Asım’ın neslidir. Asım’ın nesli, kurtuluşun yolunu başka yerlerde aramamalı, enerjisini ve vaktini ancak kalıcı çözümler getirebilmek için sarf etmelidir.

“Köse İmam” adıyla Hoca Tahir Efendi’nin talebelerinden biri, Hoca Tahir Efendi’nin oğlu Hocazade, Köse İmam’ın oğlu Asım ve Hocazade’nin oğlu Emin şiiri oluşturan karakterlerdir. Asım şiiri genellikle Köse İmam ile Hocazade arasındaki karşılıklı diyaloglardan oluşur, Asım muhabbete ancak sonlarda dâhil olur.

Köse İmam; vatanın ve milletin içerisinde bulunduğu vaziyetten ötürü büyük bir hoşnutsuzluk içerisindedir. Günler böyle geçtikçe yaşamaktan bir şey çıkmayacağını, ruhunun bunaldığını, yüzünün gülmediğini, gecenin gündüzden bir farkının kalmadığını, bu yüzden senelerdir harap olduğunu dile getirir. Geçmişe dair müthiş bir özlem içerisindedir.

Şiirin ilerleyen bölümlerinde Hocazade, gittiği bir köy düğününde tanıklık ettiği güreşten bahseder. Güreş tutan gençleri seyrederken gittiğine pişman olduğu bu düğünde, gençlerin vaziyetlerini içler acısı bulur. Arkasından mazideki düğünlerden ve bilhassa geçmişteki mesut günlerden bahsedilir. Bunlar milletin yalçın kayalar misali perçinlenmiş bir vaziyette saf tuttuğu, Asım’ın dengi yüzlerin var olduğu, gündüzleri kadın-erkek çalıştığı, akşamına ezanın ahaliyi topladığı günlerdir. Oysaki artık sıhhat ve ahlak bitik durumdadır, evvelki refahtan eser kalmamıştır. 

Sonraları Köse İmam ile Hocazade arasında medrese ve mekteple alakalı bir tartışma başlar. Hocazade, medreselerin çağın gerekliliklerine uymamakta direttiklerini ve millete yeteri kadar fayda sağlayamadıklarını dile getirir. Köse İmam ise buna bir eleştiri getirircesine bir fıkra anlatır. Bu fıkrada hükûmetin atadığı bir vali, ilk iş olarak bütün hocaları çağırır ve medreselerin ıslahını istediğini, yirminci asrın belirgin ve övünme kaynağının ilim olduğunu söyler. Valinin bu sözlerinin ardından bir hoca lafa girer, medreselerde bir bozukluk olmadığını, hâlen millete birçok noktada hizmet eden şahısların medreselerden yetiştiğini fakat mülkiye, tıbbiye, bahriye, mühendishane gibi kurumların halkın ihtiyaçlarına yeterince cevap verebilecek bir konumda olmadığını ve bu alanlarda Avrupa’dan yardım alındığını konuşur. 

Mehmed Akif, şiirin içerisinde, yapılan yahut yapılacak olan inkılaplarla alakalı bir tespiti aktarmaya çalışmıştır. Eskiyi bir kenara itip çağın şartlarına uygun bir biçimde revize etmemek, henüz ortaya konulan yeniyi de sağlıklı bir biçimde inşa etmemek hem yeniden hem de eskiden bir fayda sağlanamayacağı sonucuna çıkar. Böyle bir vaziyet malum iken eskiyi yıkmaya kalkmanın çılgınlık olduğunu yazar.

Mehmed Akif’e göre makam sahiplerinin etrafını dalkavuklar kuşatmıştır. Bu dalkavuklar, şahsi ihtiraslarını gözetmek suretiyle mevkilerin çevresine üşüşmüşlerdir. Halef ve selefe karşı farklı tavırlara bürünürler. Makama gelene makamdan gideni kötülerler. Selefin meşrebinden bağımsız olarak yapılan bu kötülemeler tamamen halefin davranış biçime göre, onun hoşuna gidecek şekildedir. Bahsettikleri bunca meselenin mevcudiyetine neden göz yumdukları sorulduğu vakit ise vatan ve millet için görmezden geldiklerini ancak kendileri sayesinde daha büyük sorunların önüne geçildiğini söylerler.

Söz artık Asım’a gelmiştir. Hocazade istikbalin Asım’ın nesline itaat edeceğini düşünmektedir fakat Köse İmam birtakım kaygılara sahiptir. Asım 1. Dünya Savaşı esnasında Çanakkale cephesinde düşmana göğüs geren yiğitlerden biridir. Köse İmam’a göre cepheden döndükten sonra Asım’ın hâli hayli fenadır, nasihatten de anlamaz. Köse İmam, Hocazade’den Asım’a bir nasihat vermesini istemiştir. Hocazade ise Harb-i Umumi gibi bir faciaya yakinen tanıklık etmiş, Çanakkale cephesinden ise yeni dönmüş olan Asım’ın, şehit verdiği arkadaşlarından kalan yarasının tazeliğini koruduğunu, Asım’ın muazzam bir genç olduğunu, bu sebeple gönlünü ferah tutması gerektiğini dile getirir. 

Hocazade milletlerin iyi bir noktaya ulaşması için gereken iki şeyin erdem ve bilim olduğunu söyler. İkisinden birinin yokluğu ise yükselmeye engeldir. Milletimiz üç asırdır ilimle birleşememiştir ve cehalete düşmüştür, ayrıca erdemden de uzaklaşılmaktadır. Bu elim vaziyet maziyle olan bağımızı koparamaz zira Türk milletinin derin ve köklü bir mazisi vardır. İlimde kat edilecek ciddi bir ilerlemeyle birlikte Türk milleti, ihtişamlı günlerine geri dönecektir.

Hocazade inkılabın yolunu şiirin sonundaki sözleriyle tayin etmiştir. Asım’ın nesli için bu yol altı ay yahut bir sene sürecek bir eğlence gibidir. Zira onlar ne zorlukların üstesinden gelmiştir. Hocazade, Asım ve arkadaşlarından erkenden gidip erkenden dönmelerini istemektedir çünkü yapılacak hayli iş ve kaybedilecek epey az zaman vardır! Asım bu suretle tez zamanda, ertesi gün yola çıkacaktır ve şiir böylece tamamlanır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski